Yapılı Çevre Eğitimi için Alternatif bir Model olarak Kent Düşleri Yarışmaları
Tonguç Akış
Türkiye’de özellikle 70li yıllarda akademik çalışmalarının gündemine oturan yapılı çevre kavramı, mekân üretim süreçlerini bilimsel bir yöntem ile kurgulayarak mimarın kolektif takım çalışmasının parçası olduğu varsayar. Artık mimar, sadece kapalı kara kutusunda tasarım yapan, keyfi çizimler üreten tekil bir kent aktörü olmaktan çıkmış, yaptıkları bilimsel yöntemlerle eleştirilebilen, farklı aktörlü yapı üretim süreçlerine katkılar koyan bir konuma geldiği tartışılmıştır. Bu çok boyutlu yapılı çevre üretimi kavramı, eğitim alanında da çeşitli üniversitelerde ortak mimari araştırma yöntemleri ile hayat bulmuştur. Yurt dışında da yapılı çevre eğitimi temel alınarak, mimarlık eğitimi yeniden şekillendirilmeye çalışılmıştır. Son yıllarda Avrupa Birliği metinlerinde de yer tutan bu kavram, Türkiye özelinde farklı biçimlerde gündeme defalarca gelmiştir.
Özellikle oda bünyesindeki yaz ve güz okulları kapsamında, Mamak Yaz Staj Okulu, Karadeniz Ereğli Öğrenci Çalışması, Safranbolu Göynük, Bartın, Cumalıkızık yerleşimlerindeki oda ve öğrenci çalışmaları Oda'nın yapılı çevre konusundaki açılımlarının örnekleri olarak sayılabilir. Yine Ankara Şube hinterlandı kapsamında Tunceli'de planlanan zorunlu göçten köye dönüş projesi de bu çalışmalar ile birlikte anılabilir. Bu çalışmaları öteye taşıyan Kent Düşleri Yarışmaları da yine bu perspektifi sürdüren etkinlikler olarak algılanmalıdır. “Başka bir mimarlık, başka bir mimarlık eğitimi mümkün” sloganı ile 2006 yılında seçime giden dimp, düşüncelerine ve birikimlerine uygun olarak yeni bir eğitim modeli ortaya koydu. Mimarlar Odası Ankara Şubesi olanaklarını kullanarak, kent içinde baskın gündemi mimarlık lehine çevirerek ve kendi gündemini yaratarak, mimarlığın toplumsallaşması yolunda iki önemli adım attı. Farklı bir biçimde ele alınan kent içi araziler ve yapılar, alternatif bir yaklaşım olan “kent düşü kurma modeli” ile kent içindeki alanları yeniden düşünmemizi ve kent sorunları hakkında kolektif bir düzlemde akıl yürütmemizi sağladı.
|
Devamını oku...
|
Space Syntax, binaların ve şehirlerin mekansal dokularını incelemek için kullanılan bir teknikler bütünü ve mekan ile toplumu birleştiren bir teoriler zinciri olarak mimarlık ve kentsel tasarım alanlarındaki en etkili bilimsel hareketlerden biridir (Hillier ve Hanson, 1998).
Türkçe literatürde Mekan Dizimi olarak da kullanılan Space Syntax, kent ve yapı ölçeğinde inşa edilmiş çevrenin mekansal biçimlenme özelliklerinin tanımlanması ve analiz edilmesi için geliştirilmiş, teori ile desteklenen bir teknikler bütünüdür. Bir başka deyişle mekan dizimi, mekansal örgütlenmeyi biçimleyen süreçleri ve altta yatan sosyal anlamları kavramayı amaç edinen bir yaklaşımdır.
Mekanın, sosyal yapıyı ve hatta onu oluşturan farklı katmanları da etkileyen bir boyutu olduğundan hareketle, sosyal yapı ve mekan arasında karşılıklı bir ilişkinin varlığına inanan bir düşünce yapısı üzerine kurgulanmaktadır. Nesnel olarak kenti okumaya yarayan space syntax, mekan örgütlenmesi ve sosyal yapı arasında doğrudan ilişki olduğu düşüncesinden hareketle, özellikle kentsel açık alanlarda hareket ve görüş alanlarını çakıştırarak insanların bir araya gelme potansiyelini araştırmaktadır. Bill Hillier ve arkadaşları tarafından 1980’li yıllarda University College London’da (UCL) mimarlara tasarımlarının olası etkilerini göstermek amacıyla geliştirilen space syntax, o günden günümüze hızla gelişmiş, dünyanın her tarafında çeşitli araştırmalarda ve tasarım uygulamalarında kullanılır hale gelmiştir. Bugün, mimarlık, kentsel tasarım, planlama, ulaşım ve iç mimarlıktan, arkeoloji, enformasyon teknolojisi, kent ve insan coğrafyası, antropoloji, peyzaj mimarlığı ve bilişime değin çok geniş bir çalışma alanında space syntax yaklaşımından yararlanılmaktadır. Kentin fiziksel olan bileşenlerinin kendi aralarındaki ilişkileri ile yetinmeyip sosyal, ekonomik ve kavramsal olanla fiziksel olanın ilişkisini kurarak bir yeri, bir kenti okumaya yarayan ve böylece kentin farklı bileşenlerini fiziksel mekan üstünden okumaya çalışan ender yöntemlerin arasında sayabileceğimiz Space Syntax, sadece kent ölçeğinde değil, konutu da kapsayan farklı ölçeklerdeki mekansal organizasyonları da incelemek için kullanılmaktadır.
Space Syntax yaklaşımın en önemli özelliği, insan zihnindeki mekanın yansıması/haritası olarak adlandırabileceğimiz deneyimlere dayalı bilginin oluşmasında kritik rolü olan mekanın soyut karakteristiklerini ilk kez somut olarak ifade ve analiz etmeyi sağlayabilen sayısal bir teknik olmasıdır. Bu metodun genel fikri, mekanları insan deneyimlerine çıkış noktası olan parçalara ayırarak, bu parçaları haritalar veya graph’lar haline getirip bunlar üzerinde sayısal analizler yapmaya olanak sağlamaktır. Bu parçalara ayırma fikri, insanların mekanı kavramasının (cognition) senkronik olarak değil, zaman içerisinde deneyimlerden kazanılan asenkron algıların zihinde bir araya getirilmesi teorisine dayanmaktadır. Bu deneyimlerin temsili olan bu parçalar şunlardır:
a) İsovist adı verilen ve bir noktadan görülebilecek en geniş bakış yelpazesini oluşturan poligon, b) Görüş hatları (axial lines), insanların hareketlerini yönlendirmekte kullandıkları bir noktadan görülebilecek en uzun görüş hattı, ve c) Kullanılabilir/fonksiyonel konveks alanlar (convex spaces).
|
Devamını oku...
|
İzlanda'nın Reykjavik Şehrinde Açılan Uluslararası Kentsel Tasarım Yarışmasında Erdem Mimarlar'a Büyük Ödül
Reykjavik Eski Liman ve komşu Örfirisey’i içeren yaklaşık 80 hektarlık kentsel çekirdek alan için stratejik çözümler beklenen yarışmanın, yabancılara açık olan B Kategorisinde Erdem Mimarlar adına Sunay Erdem ve Günay Erdem’den oluşan ekip birincilik ödülüne layık görüldü. Bu kategoride üç projeye daha eşdeğer büyük ödül verildi. Uluslararası jüri dünyanın değişik ülkelerinden gelen toplam 51 projeyi, İzlanda’da mimarlık yapmaya yetkili mimarlara açık olan A kategorisi ve yabancılara açık olan B Kategorisi olmak üzere iki kategoride değerlendirdi.

Yarışma, Reykjavik Eski Liman’ı ve onun yakın çevresinin yeniden tasarlanmasını kapsamaktaydı. Erdem Mimarlar’ın projesinde tarihî kent merkezi, eski liman ve şehrin yeşil sistemleri ile ilgili geliştirdikleri öneriler övgüye değer bulundu. Projede şehre önerilen 240 m uzunluğunda, 50 m genişliğinde, aysberg görünümündeki yeni “landmark” yapısı “Sıcak Buz Cenneti”, jüri tarafından ufuk açıcı ve hayal gücünü genişleten bir öneri olarak değerlendirildi. İzlanda’nın kendine has mimari yapısı, doğası ve ekolojisi referans alınarak geliştirilen proje, ülkenin soğuk iklimini ve sıcak ruhunu bir arada barındırmayı hedefliyordu.
Bilgi için: www.erdemarchitects.com |
|
HAYATA YENİDEN BAKMAK !..
Nasıl bir konutta yaşıyor, ne türlü yapılarda hayatınızı sürdürüyorsunuz ? Bu yaşantı size ve ülkenize kaça mal oluyor ?.. Hayatınızı kolaylaştıran, yaşam ve üretim kalitenizi arttıran, % 50 den başlayan tasarruf ve sağlıklı yaşam sağlayan kullanım ve inşa yöntemleri nelerdir ?..
( Böyle bir sorgulama ile başlayan üç sayfalık duyurumuza bir hafta içinde gelen yüze yakın “ben de varım” mesajı, halkımızın nasıl bir beklenti içinde olduğunu anlatıyordu.. www.erengezgin.org sitemizde yayınladığımız yanıtlardan işte birkaçı: )
Hayata Yeniden Bakmak başlıklı yazınızı okudum. Gönlüm ve beynim böyle bir şeye hazır…S.D
Kendim gibi düşünen bir topluluğunun daha varlığını öğrenmek, beni çok sevindirdi.. S.K
Hayalimizdekinin de ötesinde bir yaşama ortamını ister misiniz diye soruyorsunuz ? Bu mümkünse, kim hayır diyebilir ?. Prof.İ.A
“Ben de varım” Ankara’da yaşıyorum ve mesleğim çevre mühendisliği. P.Y
Başlatmayı düşündüğünüz bu “Yeşil Pencereden Bakmak” projenizde bulunmayı benim de can-ı gönülden istediğimi bilmenizi isterim. Prof. İ.E
|
Devamını oku...
|
ÖNCE AMERİKA..
Sahip olduğu uçsuz bucaksız topraklara rağmen 1950 öncesinde Amerika’da, göğe doğru yükselme eğilimi fena halde belirginleşmeye başladı. Sonunda, kentlerin boğazını sıkıp, insanları “tek çare gökdelen !” noktasına getiren yanlış kentleşme politikası maalesef biz dahil birçok ülkenin kanına giren bir virüs yarattı.
Kent içinde kalan arsalarda yükselebildiğince yükselmek, nerede ise medeniyet ölçeği haline geldi.. Ellilerde Amerikalılar, hatayı fark etmişlerdi. Ama başta New York olmak üzere büyük kentlerde iş işten geçmişti artık. “Suburb” denilen banliyö mantığı ile, yerleşimin kent dışına taşınması, yayılması ve Amerika’nın kuruluş yıllarına öykünen az katlı yaşama dönüşmesi projesine, yapılan büyük yanlışın telafisi için can simidi gibi sarıldılar. Ve sonunda, “Amerikan konutu dediğin en çok iki katlı ve bahçeli, üstelik ahşap olur” tanımı yaygın hale geldi günümüzde.. Nitekim Amerika’daki konutların %90’ının, deprem bölgesi Kaliforniya’da ise %99’unun bu tanıma uygun ve ahşap olduğu bilinmektedir.Amerika’da; çok özel, çok nadir, çok katlı ve lüks abidesi yapılar dışında gökdelen-vari konutlarda oturanlar, düşük gelir grubunun çaresizleridir artık.. Onlar için bile bu yaşamın sosyal sorunlar yarattığı, yüksek binalarda suç oranının arttığı tespit edilmiş, tekrar az katlı klasik mahalle yapısında yerleşimlere dönüş programları başlatılmıştır. Bunun dışında, görgüsü sorgulanır fakat parasının hesabı sorgulanmazların da tercihi değildir Amerika’da çok katlı konut..
Yani bu manzara ve gelinen sonuç en az yüz yıllık bir deneyimin ürünüdür o ülkede.. Bu yorumun, Amerika 2050’yi planlayan ünlü bir kentsel tasarım bürosu ile paylaşıldığını da eklemeliyim..
|
Devamını oku...
|

Çelik Erengezgin Altmışı devirdikten sonra “yoksa ben mimar mı oluyorum” evhamına kapılmış sıradan bir vatandaşım. Üç dört yıldır mimar niyetine dolanıyorum. Yine evham bu ya, tek başına mimar olunamayacakmış gibi bir duygunun etkisindeyim. Öğrenciliğim dahil 45 yıldır taşımakta olduğum meslek mikrobunu Güzel Sanatlar Akademisinden (O şimdi Mimar Sinan) aldığımı itiraf ediyorum. Yıllar boyu “taşıyıcı” iken, artık “bulaşıcı” olmaya karar verdim!. Bu yüzden, dönüşü olmayan bir yolculuğun kafa dengi arkadaşlarını bulma telaşı içinde, bir kürsü, mikrofon ya da kamera bulur bulmaz çenem düşmekte, kalem bulduğumda kağıtlar tükenmekte!.. Bu vesile ile her yaştan dostlarım oldu. Çala kalem yazdıklarımı yayınlayan bilim ve meslek dergilerinin sayısı üç yüzü geçti... Bu güne kadar bir dalyanım hiç olmadı ise de artık bir “dalyam var!”.. “Hayatın İçinden Mimarca Yorumlar” başlıklı on üç bölümlük bir radyo programı, sayısını hatırlamadığım TV söyleşisi, meslek odalarında, sivil toplum örgütlenmelerinde, farklı meslek dallarında ve mimarlık eğitimi veren üniversitelerdeki 234'ü bulan buluşmalar, halka açık platformlar ve iki yıl sürdürdüğüm internet forumlarında derdimi anlatma fırsatı buldum. Ve şunu fark ettim ki bütün bunlar bizim müşterek derdimizdir.. Çözümü de birlikteliğin gücünde yatmaktadır. |
Devamını oku...
|
Bitlis'in Ahlat ilçesi İkikubbe Mahalle'sinde bulunan Emir Bayındır Kümbeti'nin dünyada 2 örnekten birisi olduğu belirtildi.
Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi (YYÜ) Fen Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü öğretim görevlisi Rahmi Tekin, Anadolu Türk mimarisine, mimar ve taşçı yetiştirmiş önemli bir kaynak olarak bilinen Ahlat'ın, tarihte mimarlarıyla da ünlü bir kent olduğunu belirtti. Tarihte Ahlat'ın ilim, irfan ve sanat merkezi olarak tanındığını anlatan Tekin, sanatkarları ancak yaptıkları eserlere isimlerini yazarak atmış oldukları imzalarla tanıyabildiklerini söyledi. Tercan'daki Mama Hatun Türbesi'nin, Divriği Ulu Camii'ni, Konya, Aksaray, Kayseri arasındaki Karatay Hanı'nı yapanların Ahlat'lı mimarlar olduğunu ifade eden Rahmi Tekin "Özellikle mezar ve türbe mimarisinde çok değişik türde örnekler vermiş bir yapı geleneğini yaşamaya devam ettirmiştir. İlçede bulunan Emir Bayındır Kümbeti ise Ahlat'ın en orijinal kümbetlerinden birisidir.

Sanat tarihçiler, Emir Bayındır Kümbeti'nin dünyada 2 tane örneğinin olduğu söylenmektedir. Birisi Ahlat'ta 15'nci yüzyılın sonunda işlenmiş, diğeri ise yine aynı tarihlerde Azerbaycan'ın Gence kentinde yapılmış bir şaheserdir. İki kümbet de "Baba-Can" isimli Ahlat'lı bir usta tarafından yapıldığı tahmin edilmektedir. Bu kümbetin diğer özellikleri ise yanında mescidi ve zaviyesinin bulunması, tüm yapılarda vakfiyenin taşa işlenmesidir. İlhanlı, Osmanlı dönemlerinde ve öncelerinde vakfiye kağıda yazılırdı" dedi.
|
Devamını oku...
|
Afyonkarahisar'da Selçuklular döneminde yaptırılan Ulu Cami, mimarisi ve manevi havasıyla görenleri büyülüyor. Yedi asırdır yıldır ayakta duran kırk direkli camiden Türkiye'de çok az sayıda bulunuyor. En tanınmış olanları Kastamonu, Beyşehir ve Sivrihisar'dadır.
Anadolu'da ahşap direkli camilerin en eskilerinden olan Afyonkarahisar'daki Ulu Cami, 1272-1277 yılları arasında Nusreddin Hasan tarafından Emirhac Bey'e yaptırıldı.
Afyon’un en eski yerleşim birimlerinden Hıdırlık Tepesi ile Kale Eteği arasındaki derin vadiye inşa edilmiş olan cami Afyon’nun en büyük camisidir. Kendi adı ile anılan mahallede kalın duvarlar üzerine toprak damlı iken yapılan onarımlar sonunda bugün bakır ile örtülmüş olan çatı kırk ahşap sütun üzerine oturtulmuştur. Bu sebeple "Kırk Direkli Cami" olarak da anılıyor.
Kiriş kaplamaları, ahşap tavan ve mukarnas başlıklar kalem işleri ile süslüdür. Çarpık dikdörtgen ahşap sütunlar üzerine konan ahşap sütun başlıkları, sarkıt ve baklava dilimlidir. Başlıklar üzerine konan ahşap atkıların yan yüzeyleri renkli motiflerle işlenmiş ise de bugün bu motifleri görmek mümkün olmuyor. Altı sıra mukarnas nişli mihrap, Selçuklu taş işciliğinin sade bir eseridir. Caminin, doğu, batı ve kuzeye açılan üç kapısı bulunuyor.
Caminin ilk büyük onarımı 1341 yılında Muzafferüddünoğlu Emir Abdullah Bey tarafından yaptırılmış ve doğu cephedeki kapı üzerine bir yazıt konulmuştur. Bu yazıtta onarıma ait bilgiler bulunmaktadır.
Zamanımızda eski biçimi korunarak yeniden onarılan cami, ahşap mimarîsi ve yeşil sırlı tuğlalı baklava dilimi tuğla minaresiyle de Selçuklu döneminin eşsiz örneklerinden biri olmayı sürdürmektedir.
|
|
|
|
<< Başlangıç < Önceki 1 2 3 4 Sonraki > Son >>
|
Sayfa 1 / 4 |