Cinuçen Tanrıkorur |
Tanrıkorur 1938 senesinde İstanbul Fatih’te dünyaya gelir. Babası Zaferşan Bey oğluna, kendi isminin Türkçe’deki tam karşılığı olarak “Cinuçen” ismini koyar. Daha çocuk yaşlarında ilk müzik derslerini Kemanî-Bestekâr Mustafa Sunar’ın öğrencisi olan annesi Adalet Hanım’dan alır. Daha 14 yaşında iken “Ferahnâk” saz semaisi ve Sözleri Fuzulî’ye ait olan bir şiiri “Şevkefzâ” makamında besteler. Yarım asır süren müzik hayatında 400’den fazla beste yapar. Kendinin terkib ettiği “Şeddisabâ”, ”Zavil-aşîran” ve “Gülbûse” ismini verdiği makamlar da dahil olmak üzere bir çok değişik makamdan klâsik fasıl takımları besteler. İtalyan Lisesi’ni bitirdikten sonra Konservatuvara devam etme isteği babasınca tepki ile karşılandığında, mimarlık eğitimini alır. Mimarlık eğitimini bitirdikten sonra İmar İskan Bakanlığı’nda 1973’ten sonra TRT bünyesinde değişik görevler alarak devam etti. 1980 senesinde Konya Turizm Derneği’nin açtığı beste yarışmasında “Beyatîarabân Âyini” birinci seçilir. Aynı eser 1981 yılnda Paris’te Akademi Enternasyonal Delutece tarafından da altın madalya ile ödüllendirilir.
Hayatı boyunca davetli olarak gittiği 22 ülkede resital, konferans ve seminerler verir. Fransız Devlet Radyosu’nca LP’si yapılan ilk Türk sanatçısı ünvânını alır. Münir Nurettin Bey’den sonra üstâd Yahya Kemal’in şiirlerini en çok besteleyen ikinci bestekâr Tanrıkorur’dur. “..Yahya Kemal, şiirlerini, sesini ve tavrını çok sevdiği, meclisinde bulundurmaktan zevk aldığı Mümir Nureddin tarafından bestelenmesini aslında pek istemez, yaptıklarını beğenmezmiş. Ancak bana öyle geliyor ki, eğer Cinuçen Tanrıkorur’un bestelerini dinleseydi, 'Tamam, derdi, benim de aradığım ses bu'… Çünkü on sekiz besteden hiç biri, varlığını borçlu olduğu şiire ihanet etmedi; aksine derinden kavrayıp kucakladı, sarıp sarmaladı…”(1)
“…Cinuçen Tanrıkorur’un Yahya Kemal’in şiirlerinden yaptığı ve musıkimizin içindeki, tâ içindeki saf, hâresiz ve elmas melodileri, bir 'te’sir-i sihirkârî' ile bulup çıkaran bestelerini dinlemenin hazzını yaşadım. Bu müstesnâ elman melodiler, beni parçalanmış hayatımızın hemen hemen her tarafına hakim olan ‘zevk hezimeti’nden (deyiş, Tanp$ınar’ındır) çekip çıkardı ve bir haz transandansı ile, musıkisinde bir taraftan dinin, öte taraftan bütün hayatın aktığı büyük Itrî’nin iklimine götürdü. Musıkinin köksüzleşmiş ve içleri boşalmış ağaç gövdelerine benzeyen, kuru hayatımızı nasıl baştan başa derleyip toparlayarak bir gülistana döndürdüğünü o Rast Destan’da yaşamak nasip oldu….”(2) Aynı Hilmi Yavuz’un, Tanrıkorur’un ölümünden sonra da hakkında söyleyecekleri bitmemiştir ve şunları yazacaktır: “…Cinuçen Tanrıkorur, Türk musıkisinin geleneksel konumuna bağlılığı bir dünya görüşü olarak temellük etmişbir besteci olarak anılacaktır. Bir dünya görüşü, evet, -çünkü, klâsik musıkimizi, sadece bir melodi dağarının formel anlamda yeniden üretiminden ibaret bir teknik mesele olarak ele alan bestecilerimizden değildir Cinuçen Tanrıkorur… ….Cinuçen Tanrıkorur bestelerinin, bilhassa (Halime Uğur’un da isabetle belirttiği gibi), melodik yapıya ilişkin ‘geçki ve kompozisyon özellikleri’ bakımından yeniliği, klâsik musiki fomlarımızın makam, usul ve seyir gibi geleneksel unsurlarının kısıtlayıp hudutlandırdığı muhtevayı ‘aşma’ denemeleri olmalarındandır. Bu ‘aşma’yı, Cinuçen Bey’in, özellikle, Yahya Kemal’in ‘Itrî’ şiirinin bestesi olan ‘Rast Destan’ında bulmak mümkündür: Bence, Cinuçen Bey’i, büyük bir bestekâr kılan eserler, 1990’dan sonra bestelediği, gerçekten benzersiz müziklerdir…”(3) Yahya Kemal’in şiirlerinin bestelerine dair bir başka isim bakın neler yazmış : “….Değerli sanatkâr bu besteleriyle Türk musıkisine kendi öz vadisinde yeni ufuklar açmaktadır. İleride bu günlerin tarihi yazılırken, 20. yy. Türk Sanatı bahsinde, birkaç kırık cümle arasına bir Cinuçen Tanrıkorur isminin pırıl pırıl ışıldayacağını düşünmüştüm. Bu fikrimde halâ ısrarlıyım. Hiç şüphesiz asrımızın zavallı Türk tarihi ileriki asırlarda okuyanların içlerini burkacaktır. Eğer o burukluk içinde birkaç güzel teselli bulunacaksa, onlardan birisi her türlü hastalık, itilip kakılma, muhitsizlik, anlayışsızlık tufanına rağmen bu ebedî bestelerle musıkimize ve metoduyla da diğer sanatlarımıza rehberlik edecek Cinuçen Tanrıkorur adı olacaktır….” (4) Bu besteler, aynı yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Kültür İşleri Daire Başkanlığı tarafından CD ve kaset olarak piyasaya verilir. Tanrıkorur 28 Haziran 2000 akşamı saat 19.40’ da hayata fâni vedâ eder. Geride 505 beste ve kendine özgü bir üslup, tarz ve seviye bırakmıştır. Ölümünden sonraki yıllarda Türkiye’de bütün değerler gibi kıymeti geç anlaşılır ve sağlığında hakedip de görmediği ilgiyi görür. 2002 senesinde onun bestekârlığının 50. yılı anısına İstanbul, Ankara, Konya, Kütahya gibi şehirlerde çeşitli etkinlikler yapılır. Onunla ilgili olarak Mehmet Yılmaz’ın hazırladığı ”O Şafak Vaktinin Cihangiri” adıyla bir saatlik belgesel film yapılır. Çeşitli konferans, konser gösterileri düzenlenir. 5 Mart akşamı CRR’ de Gazi Üniversitesi Korosu 63 makamlık büyük eseri Kâr-ı Nev Edâ’ sını, Kâr-ı Nâtık’ını seslendirir. Konserin solistleri Selma Sağbaş ve Bora Uymaz’dır. 28 Haziran akşamı CRR Konser Salonunda Ahmet Özhan Yönetiminde Kültür Bakanlığı Tarihî Türk Müziği Topluluğu Cinuçen Tanrıkorur’un Bestelerinden Tasavvuf Müziği” adı ile bir konser verir. Konserin Solisti Ahmet Özhan Tanrıkorur’un bestelediği ilâhileri okur. Aynı topluluk besteci’nin Zâvilaşirân Mevlevî Ayini’ni de ilk defa icra eder. K A Y N A K (2) Hilmi YAVUZ, ”Gelenek,Müzik ve Tanrıkorur”, Zaman Gazetesi, 21 Mayıs 1996 (3) Hilmi YAVUZ, ”İkinci Ölüm Yıldönümünde Cinuçen Tanrıkorur”, Zaman Gazetesi, 28 Haziran 2002 (4) Sait BAŞER, ”Tanrıkorur’un Besteleri veya Kırık Bir Destan”, Zaman Gazetesi, 19 Şubat 1996 Albümleri
|