
Sağlıklı Kentler "sağlıklı yaşlanma için buluştu"
Türkiye'de başkanlığını Bursa Büyükşehir Belediyesi'nin yaptığı Sağlıklı Kentler Birliği'nin dünyadaki tüm üyeleri St. Petersburg'da yapılan konferansta bir araya geldi.
"Sağlık ve Esenlik: Çocukluktan Yaşlılığa Sağlık" teması ile gerçekleştirilen buluşmaya 52 Avrupa ülkesinden 100'ün üzerinde şehrin temsilcisi katılırken, Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği Müdürü Nalan Fidan, Danışma Kurulu üyeleri Prof. Dr. Handan Türkoğlu, Yrd. Doç. Dr. Alpaslan Türkkan, Encümen üyesi Recep Demirhan ve Plan Bütçe Komisyonu üyesi Celal Demir de konferansta hazır bulundu. Türkiye Sağlıklı Kentler Birliği üyesi 15 şehrin temsilcisi de konferansa ilgi gösterdi.
Mariinsky Sarayı'nda yapılan konferans açılış seremonisinde konuşan Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi Sorumlusu ve Avrupa Sağlıklı Şehirler Ağı yöneticisi Agis Tsouros, bugün Avrupa'da halk sağlığı krizi yaşandığı söylentilerinin dolaştığını, bunun da Sağlıklı Kentler Birliği'nin önemini bir kez daha gözler önüne serdiğini belirtti. Tsouros, birliğin sadece güzel zamanlarda değil zor zamanlarda da halkın ve halk sağlığına destek verenlerin yanında olmak için başarıyla sürdürülebilmesinin şart olduğunu vurguladı.
|
Devamını oku...
|
Farsak ile köylüye bir milyon dolarlık gelir kapısı açtı
Astım hastalığına çare için keşfettiği farsak ağacı ile yüzde 100 doğal 10 farklı ürün geliştiren 71 yaşındaki Tuncer Gültang, gelecek yıl elde etmeyi planladığı 1 milyon dolarlık satış geliriyle asıl üretici konumunda bulunan köylülere kendi işletmelerini kurma fırsatı sunacak.
Esas olarak ayakkabı sektöründe faaliyet gösteren bir sanayici olan Gültang, AA muhabirine yaptığı açıklamada, bir süre öncesine kadar astım hastalığı ile mücadele ettiğini, doktorların kronik hale geleceğini söylediği hastalığından farsak ağacından yapılan kahve sayesinde kurtulduğunu belirtti.
Hastalığını atlatmasının ardından doğal ürünler üretmeye karar verdiğini ifade eden Gültang, "Amacımız dünya standartlarının üzerinde ürün çıkartmak. Eğer standardı biz koymazsak, başkasının standartlarını taklit ederiz" dedi.
Bu amaca ulaşmak için bilimden yararlanmanın önemine değinen Gültang, kendilerinin de ürünlerini üretirken bilimsel kriterleri esas aldıklarını söyledi.
"Farsak Projesi" olarak bilinen projeyi Sakarya Üniversitesinin ders programına dahil ettiğini anlatan Gültang, Türkiye Franchising Derneği'nin de (UFRAD) projeyi destekleme yönünde karar aldığını belirtti.
Ürünlerin geliştirilmesi konusunda Çukurova Üniversitesindeki öğretim üyeleri ve öğrencilerle gruplar kurmaya başladıklarını ifade eden Gültang, "Bu grupların kurulmasındaki amaç şu: Üniversite artık köye gidecek. Böylece üniversitedeki bilgi köylere kadar ulaşacak" diye konuştu.
Köylülere verilecek eğitimin ardından köylülere sertifika verileceğini kaydeden Gültang, sertifika alan köylüleri onurlandırmak için üniversite cübbesi giydireceklerini söyledi.
Devamını oku... |
Malatya Meyvecilik Araştırma Enstitüsü ve Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi'nin yaptığı bir araştırmada, alıcın antioksidan madde içeriğinin birçok meyve türüne göre çok yüksek olduğu belirlendi.
Enstitüsü Müdür Yardımcısı Kadir Uğurtan Yılmaz, enstitü olarak “Alıçta Genetik Kaynaklarının Toplanması ve Korunması Projesi” ile Türkiye'deki yaklaşık 50 alıç türünü koruma altına almak için arazi çalışmaları yaptıklarını ifade etti.
Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi ile yaptıkları araştırmada, alıç meyvelerinin biyokimyasal içeriklerine bakıldığını ifade eden Uğurtan Yılmaz, şu bilgiyi verdi:
“Alıcın genetik kaynaklarının toplanması ve korunmasıyla ilgili yaptığımız çalışmalarda, ülke genelinde 50 alıç türü olduğu belirlendi. Bu konuyla ilgili çalışmalarımız Malatya, Bingöl, Mersin ve Erzincan illerimizde devam ediyor. Araştırmalarımız sonrasında alıcın antioksidan madde içeriklerinin birçok meyve türüne göre çok daha yüksek değerlerde olduğu belirlendi. Kansere karşı oldukça etkili olan bu değeri, daha önce kızılcıkta da görmüştük. Alıçlar kırmızı, turuncu, sarı ve siyah renkte olmak üzere birkaç türden oluşuyor. Hem sağlık, hem de ekonomi anlamında değer taşıyan bu türlerin korunabilmesi için arazi çalışmalarımızı sürdürüyoruz.”
|
Devamını oku...
|

Seminer, Ankara / Türkiye
16 Ocak 2010. Saat: 18:30–22:00
İşlenecek konular
- Türk müzik terapi geleneği, pentatonik müziğin tarihçesi, kökleri ve öneminden bahsederek başlanacak ve musikimizden buna ait güzel örnekler icra edilecektir. Aktif ve pasif (reseptif) terapi uygulamaları seminerimizin seyri içerisinde uygun zamanlarda, katılımcılarımızın ihtiyaç ve rahatsızlıkları doğrultusunda Türk musikisi makamlarından seçmeler yapılacaktır.
- Çok eski bir müzik ve hareket terapisi örneği olan, Orta Asya baksılarının transa girip şifa ve bilgiye ulaşmak amaçlarıyla kullandıkları Baksı dansı öğretimi ve uygulaması yapılacaktır.Bu dans ile vücudumuzdaki çeşitli tıkanıklıkların giderilmesi, belli bir esnekliğe kavuşturulması amaçlanmaktadır. Bunun sonucunda zihinde de aynı esnekliğe ulaşmak ve yine zihni yeni bilgilere hazır hale getirmek mümkün olabilmektedir.
- Kişilik geliştirme açısından manevi değerlerin günümüze göre yorumlanması yapılacaktır. Tasavvuf geleneği doğrultusunda günümüzde kişilik gelişiminde önemli kavramlardan olan irade konusunda tavsiyelere yer verilecektir.
- Tasavvuf geleneğinde geleceğe bakış açısı yorumlanacaktır.
- Cennette müzik konusu ele alınacaktır.
- Mesnevi sohbeti yapılacaktır.
- Sema öğrenimi ve uygulamasına devam edilecektir.
- Allah´ın güzel isimleri çalışmalarına devam edilecektir.
Ücret: 60TL
Yer: Neva Sanat ve Gelişim Merkezi 8. Cad. Çamlıca Evleri, A2 Blok 11/17, Kat: 8 Ümitkoy – ANKARA Tel: (312) 236 42 51
Ankara iletişim bilgileri için tıklayın. |
|
Dört yıl önce silikozise yakalanan Hacı Önal geçen hafta 24 yaşında öldü. Hacı Önal, beldesinde kot atölyesinde çalıştığı için hayatının baharında ölen yedinci genç oldu...

Hacı Önal öldü. Kardeşi de silikozis hastası, ölümü bekliyor.
Bingöl’ün, çocuklarının birçoğu silikozise yakalanmış Taşlıçay Köyü, bu kez 24 yaşındaki Hacı Önal’ı kaybetti. Önal, silikozis hastalarıyla ilgili çekilen ‘Dönüş’ belgeselinde, bundan sonraki hayalini, “Tek istediğim şey... Sağlığıma kavuşmak istiyorum. Herkes gibi gezmek istiyorum” diye anlatmıştı fakat olmadı. Bir çocuk babası Önal’in kardeşi de aynı hastalığın pençesinde...
Taşlıçay beldesi, Önal’dan önce, en son 28 Şubat’ta 24 yaşındaki Ruhat Yıldırak’ın cenazesini kaldırmıştı. Yıldırak, İstanbul Mahmutbey’de dört yıl çalıştığı iki kumlama atölyesinden silikozis hastalığıyla ayrılmıştı. İki yıldır oksijen tüpüne bağlıydı.
Yıldırak’ın ölümü köydeki diğer silikozis hastası gençlere söylenmedi. Onlardan biri de Yıldırak’ın yaşıtı Hacı Önal’dı. Evli ve bir çocuk babası olan Önal, Yıldırak gibi, Mahmutbey’de dört yıl sigortasız çalıştıktan sonra silikozise yakalandı. Köyünde oksijen tüpüyle yaşamaya başladı. Sık sık hastalanıyordu. Geçen yıl çekilen ‘Dönüş’ adlı silikozis hastalarıyla ilgili belgeselde hayalleri sorulduğunda, “Tek istediğim şey... Sağlığıma kavuşmak istiyorum. Herkes gibi gezmek istiyorum” demişti. Ayrı belgeselde, babası Hasan Lütfü, çaresizliğini şöyle aktarmıştı:
“Doktorlar diyor dış ülkeye götürün, nakil yapın. Dış ülkeye biz nasıl götürelim?”
Bu savaşım, Hacı Önal’ı yaşatmaya yetmedi. Ve Önal, geçen 8 Kasım’da, kaldırıldığı Erzurum Araştırma Hastanesi’nde öldü. Önal’ın bir kardeşi de silikozis hastası...
Silikozis, maden işçilerinde ve son zamanlarda kot taşlama işinde çalışan işçilerde sıkça görülen, silika (SiO2) adı verilen maddenin akciğerlere yerleşmesi sonucu gelişen hastalıktır. Bir işçinin kot taşlama işinde altı ay çalışması bu hastalığa yakalanması için yeterli bir süre olup nefes darlığı, yorgunluk gibi belirtilerle ortaya çıkar.
Önal, Taşlıçay’ın silikozise kurban verdiği üçüncü, Karlıova beldesinin yedinci, bütün Türkiye’nin 44’üncü isim oldu.
‘Bari huzurlu ölelim’ Ünal’la aynı köyden olan ve aynı hastalıktan ötürü tedavi gören Kot Taşlama İşçileri Komitesi üyesi Abdulhalim Demir: “En azından emeklilik ve maluliyet haklarımız verilsin. Zaten bizim yaşamımızı kimse garanti edemiyor. Günü geldikçe öleceğiz. En azından huzurlu ölelim.”
|
Tarçın; Asya kökenli yaprak dökmeyen, hoş kokulu bir ağacın kabuklarından elde edilen bir baharattır.

Tarçın denildiği zaman aklımıza, sütlaç, kazandibi, tavukgöğsü ve kış aylarının vazgeçilmezi salep gelir. Üzerlerine vermiş olduğu süsün yanı sıra; her derde deva olduğu da kesinlik kazanmış bir baharattır tarçın. Genellikle sütlü tatlılarla birlikte tüketilen bu sihirli baharatın birçok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Araştırmalara göre, en yararlı baharatlar arasında da yerini almıştır.
Osmanlı zamanında sütlü tatlılarla tüketilmesinin bir amacının da; kan şekerini dengelediği ve o yüzden genel olarak tatlıların üzerine konulduğu bilinmektedir. Tatlıların yanı sıra, birçok yemeğe de farklı tat vermesi amacıyla da kullanılmaktadır. Doğal bir mikrop düşmanı olan tarçını her gün bir silme çay kaşığı aldığınızda kolesterolünüzü ve kan şekerinizi düşürdüğü gözlenmiştir. Birçok uzman tarafından da onaylanmaktadır.
|
Devamını oku...
|
10. MERKEZEFENDİ GELENEKSEL TIP FESTİVALİ ZEYTİNBURNU TIBBİ BİTKİLER BAHÇESİ PROGRAMI (5-14 Haziran 2009) |
Devamını oku...
|
Prof. Dr. Ahmet Aydın “Sütü süt olarak değil, mayalanmış olarak yoğurt, kefir, peynir olarak kullanın.”
C.Paşa Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün, çok faydalı bir içecekken pastörizasyon ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geldiğini söyledi.
İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ahmet Aydın, sütün, çok faydalı bir içecekken pastörizasyon, yüksek ısı uygulaması (UHT) ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geldiğini söyledi.
Prof. Dr. Ahmet Aydın, AA muhabirine yaptığı açıklamada, sütün raf ömrünü uzatmak için yapılan pastörizasyon ve UHT’nin bazı hastalık yapan bakterileri ortadan kaldırırken, faydalı bakterileri de yok ettiğini söyledi.
Sütün içindeki faydalı bakterilerin hastalık yapmadıkları gibi, birçok hastalığı da önlediğini, sütün kesilmesini ve ekşimesini sağladığını ifade eden Aydın, "Süt, çok faydalı bir içecekken pastörizasoyon, UHT ve homojenizasyonla çok zararlı bir ürün haline geliyor" görüşünü dile getirdi.
Ahmet Aydın, pastörizasyonun, sütün vitamin ve mineralle zenginleşmesini engellediğini, sindirim enzimlerini tahrip ettiğini ileri sürerek, ”Tahrip olan ve sindirilmeyen protein parçacıkları, bağırsaktan kanımıza geçiyor, vücut da bunları düşman olarak algılıyor ve bağışıklık sistemini tahrip ediyor. İnsan vücudu tahrip oluyor ve alerjik hastalıklara, bağışıklık sistemi hastalıklarına, romatizmal hastalıklara neden oluyor. Çocuklarda görülen kronik orta kulak iltihabının altında da süt kullanımı vardır” diye konuştu.
Homojenizasyon sırasında uygulanan basıncın süt proteinlerinin moleküler yapısını büyük ölçüde değiştirdiğini kaydeden Aydın, molekül yapısı değişmiş proteinlerin immün sistemini aşırı uyardığını ve çocuğun ileride diyabet, astım ve multiplskleroz gibi "otoimmün-kendi dokularını tahrip edici" hastalıklara yakalanmasına yol açtığını iddia etti.
|
Devamını oku...
|
|
|
|
<< Başlangıç < Önceki 1 2 Sonraki > Son >>
|
Sayfa 1 / 2 |