ÜTOPYALAR
Komün - 2

"Kerpiç evler inşa edeceğiz birlikte ve yeni, gerçek bir demokrasi..."

Metin YeğinViranşehir'deyim. 70 evsiz aile ile birlikte kerpiç evler inşa ediyoruz. Anlatmaya başlıyorum. Yoksulların ev ihtiyacı var mı? Var. Burada evler en az 50-70 milyar arası, yeni parayla bin oluyor miktarlar. Yoksulların bu evleri alma şansı var mı? Yok. Orta sınıf bile satın alsa, gelecek yirmi yılını bankalara tahsis ediyor. Yaşamında koca bir ipotek. -Yüce rabbim ömrümü uzun kıl, ipotek borcumu ödemeliyim.- O zaman ne yapacağız? Ev sadece ihtiyaç mı?  Hayır hak. Ne yapmalı? TOKİ benzeri, F tipi cezaevlerini çoğalttığımızda bunu çözecek miyiz? Hayır yalan. Tek çözülen sorun müteahhit bütçesinden başka bir şey olmaz. Bütün o konutları da orta sınıf üstü ya da ipotekli yaşam karşılığında orta sınıf alır. -Şili'de nehir kıyısına çadırlar kurmuşlardı. 15 yıl, 17 yıl her ay ödedikten sonra taksitlerini ödeyemedikleri için dışarı atılmışlardı. Evden atıldıktan sonra iş de bulamıyorlardı. Evsizliklerine değil ödedikleri taksitlere yanıyorlardı.-

Kerpiç evler yapacağız, radikal tekellere ihtiyaç duymadan. Eh insanın başını sokacağı bir yer olacak! Hayır, kerpiç evlerimiz bütün Viranşehir evlerinden daha sağlıklı olacak. Daha güzel olacak. Yoksullar güzel evlere layık. Çünkü kerpiç evler en sağlıklı ve bölge iklimine en uygun evlerdir. Kerpiç ortamın nemini dengeler, çoksa alır azsa verir. Rahat soluk alınır, rahat uyunur. Havanın kirliliğini alır, en az enerji tüketir, kışın sıcak yazın serindir... Avrupa birliğinden para mı aldınız? Hayır. Peki nereden aldınız? Hiçbir yerden. Para kirletir. STK değiliz ki biz, maya kızı onuru inşacılarıyız. Deliyiz. Eh ben de ev istiyorum o zaman? Ee bana ne. Biz kimseye ev dağıtmıyoruz ki. Herkes birlikte yapacak. Peki kaç metrekare? Bilmem birlikte karar vereceğiz. 5 kişilik bir aile ile 15 kişilik bir aile bir olabilir mi? Hep birlikte mi karar verilecek? Evet. Sadece siz değil aile babaları, evin erkekleri, iktidar mümessilleri, kadınlar dahil olacak nasıl bir mahalle istediklerine, onlar karar verecek ve hatta çocuklar katılacak, 6 yaşından büyük, her çocuk konuşacak kendi toplantılarında. İki kale direği mi isterler yoksa kızlar atlama ipleri mi?  Ya da tam tersi mi? Bilmem ki çok geride kaldı çocukluğum ve sınırsızlığım. Milli eğitim mağdurları beyinlerimiz, televizyon malulleri.

Devamını oku...
 
Komün - 1

"Biz iktidarı değil dans edecek bir yer istiyoruz"

Metin YeğinZapatistalarla birlikteydik. Lacandon ormanlarının kıyısında bir komündü. Her gün önümüzden Meksika ordusu geçiyordu. Yüz civarında oluyorlardı. Yüz civarı jemse kamyonet, tank, jip ve bazen  onlara eşlik eden bir avcı uçağı. Kafamıza pike yaptığında üstümüze gelen namlu ucunu görüyorduk. Önümüzde ki kağıda bir avcı uçağı, çift namlulu mitralyöz yazıyorduk. İşimiz ve gücümüz buydu. Uluslar arası gözlemci olarak oradaydık. Resmi filan değildik. Meksika ordusuna göre dış mihraktık. Zapatista komünün ortasında bir yabancılar komünümüz vardı. Sayılarımız değişiyordu. Bazen iki kişi kalıyorduk bazen on filan oluyorduk. Basklı, Katalan, İtalyan, Kanada'lı ve  Japon yaşayıp gidiyorduk. Aramızda sınırlar filan yoktu.

Kara fasulye, mısır ekmeği yiyorduk. Kahve içiyorduk. Sabah, öğlen ve akşam ve bütün aylar böyleydi. Komün bütün Zapatista komünleri gibi ambargo altındaydı. Ancak komüne birisi geldiğinde yanında Meksika ordusundan kurtarabildiği kadar bir şey taşıyordu. Bir kilo portakal, üç domates ya da bir avuç şeker. Değişiklik oluyordu. Pek umurumuzda olmasa da seviniyorduk.  Bir gün, son bir şeker kalmıştı. Parlak küçük kağıda sarılmış bildiğimiz bir bonbon şekeri. Basklı bir kız arkadaş bunu kime veriyim diye espri yapıyordu. Son şekerdi. Değerliydi. Gülüyorduk. Sonra oradan geçen küçük bir maya kızına verdi. Sonra biz o gün geçen silahların toplam sayılarını toplamaya devam ettik.

Devamını oku...
 
Patika Projesi : Permakültür ve Ekolojik Hayat Uygulaması


Patika Projesi


"
Patika  projesi birlikte üretirken birbirimizi güçlendirerek varolma deneyimidir."


“Patika Projesi”
Fethiye’nin Faralya köyünde 5 dönümlük arazide yeşertilen bir proje. Kentleşmeyle gelen koşuşturmaların dışında da bir yaşam olduğunu kendimizi gerçekleştirmek için pek çok seçeneğimiz olabileceğini unuttuğumuz değerleri yeniden hatırlayarak çalışarak üreterek dokunarak koklayarak hissederek yaşayabileceğimizi hatırlayacağımız bir ortam Patika.

Patika’da her yıl çocuklar için yaz kampları yoga kampları modern dans kampları seramik çalışmaları yapılmakta. Alternatif bir tatil yapmak için doğal yaşam anlayışını doğada tatil anlayışı ile birleştirebileceğiniz Patika’da keyifle tatilinizi geçirebilirsiniz. Patika’da isterseniz taş evde tahta evlerde ya da isterseniz çadırlarda konaklayabiliyorsunuz.

Patika - Fethiye

Patika Tarihçesi

Patika projesi Erol B. Scott’ın yaklaşık olarak 20 yıldır tasarladığı bir proje. Projenin ilk tohumlarını da 1996 yılında ilk taş evini yaparak atmaya başladı. Permaculture ile ilgili kurslar almaya başlamasıyla beraber ekolojik tasarım ilkeleri doğrultusunda ilk deneyimleri oluşturdu. 1998 yılında ilk çocuk kampı düzenlendi.

Daha sonra yeniden şehir yaşamına geri dönmek zorunluluğu nedeniyle projeye bir süre ara verildi. 2002 yılı sonundan beri yeniden Patika’yı yeşertmeye başlamaya karar vererek 2004 den itibaren çeşitli yapılar yaparak ve bahçe oluşturarak insanların patika projesinde varolmalarını sağlayacak altyapıyı kurmak için yeniden çalışmaya başlandı. Patika 2005 yazından itibaren yaz aylarında çocuklar ve gençlere yönelik eğitim kampları ve modern dans eğitim kampıyla zenginleşerek ve yeşererek kendi “Patika” sında yoluna devam etmektedir.

Herkesin yaşamda bir yolculuğu olduğunu düşünerek diyoruz ki herkesin bir yolu, kendini gerçekleştirdiği bir “Patika”sı vardır.  Bu patikalar zaman zaman başka insanların patikalarıyla birleşirler ve beraber yolculuk edilir. 

Devamını oku...
 
ATIK PLASTİK ŞİŞELERDEN YÜZEN ADA


Richie SowaÇevreci, müzisyen, sanatçı ve marangoz bir ingiliz olan Richie Sowa Meksika'nın Karayip sahillerinde 1998 yılında bir Yüzen Ada inşa etmiş.

Önce plastik şişeler ağlara dolduruluyor. kontrplak ile bambu kullanılarak oluşturulan taban gövdesinin altına konulan şişe dolu ağlar bu kısmın suyun üstünde kalmasını sağlıyor.

Ardından, karadan alınan kum ve toprak üst kısıma tamamen serilerek çıplak bir ada oluşturuluyor. Richie Sowa, adasını oluşturduktan sonra, onu yeşillendirip kaldığı evi inşa etmiş. 2005 yılında kasırgadan zarar gören adasının yerine yenisini inşa etmeye başlıyor.

Tam 250.000 plastik şişe kullanarak 16-20 metre boyutlarındaki ikinci adasını yapan richie buraya 2 ev ve 3 plaj yapıyor. Üstünde yetiştirdiği ağaçların bazıları 5 metreyi aşan bir yüksekliğe ulaşmış.

Adasını devamlı büyüten Richie eğer başarabilirse dünyayı İngilizce ismi Spiral Island olanbu yüzen adasıyla dolaşmayı planlıyor.

Richie Sowa ve arkadaşları tarafından kurulan
Richie Sowa & Spiral Island 2 project web sitesi ile tüm gelişmeleri takip edebilir, birçok video ve fotoğrafa ulaşabilirsiniz.


Richie Sowa (Re)Builds Mexican Island Paradise on 250,000 Recycled Floating Bottles

Spiral Island


If you can’t afford to buy your own tropical island paradise, why not build your own? That is exactly what Richie Sowa did back in 1998, from over a quarter-million plastic bottles. His Spiral Island, destroyed years later by a hurricane, sported a two-story house, solar oven, self-composting toilet and multiple beaches. Better yet, he has started building another one! His ultimate goal? To build the island bigger and bigger and finally float out to sea, traveling the world from the comfort of his own private paradise.


Spiral Island Construction and Steering


The original Spiral Island was (as its successor will be) built upon a floating collection used plastic bottles, all netted together to support a bamboo and plywood structure above. Located in Mexico, the original was 66 by 54 feet and was able to support full-sized mangroves to provide shade and privacy, yet also able to be moved from place to place by its creator as need with a simple motorized system.


Spiral Island Early Stages

An environmentalist to the core, Sowa is also an artist and a musician. More than just the universal dream of an island retreat, Spiral Island is also his vision for low-impact sustainable living. The next version of the island will be built to withstand more treacherous weather than the first and will also be located in a more sheltered part of Mexico’s waters.

On September 7, 2007 the new Spiral Islander social network utility was opened to the public to allow visitors, Spiral Islanders and friends of Richie Sowa to connect and communicate about the history of Spiral Island and to learn more and discuss Richie Sowa’s new Spiral Island. Want more islands? See these 7 Island Wonders of the World from WebUrbanist.

 
Buckminster Fuller Challenge Idea Index

 

Welcome to the Buckminster Fuller Challenge Idea Index, a database of entries submitted to the Buckminster Fuller Challenge - the winner of the 2009 Challenge will be announced on May 4th. To read a summary of an entry, just click on its title or featured image. We offer this Idea Index as a source of inspiration and hope, as a trimtab in itself. The goal of the Idea Index is to catalyze and facilitate the support needed to implement truly comprehensive solutions. Click here for more detailed information about the Idea Index

Devamını oku...
 
The Buckminster Fuller Challenge

Each year a distinguished
jury awards a $100,000 prize to support the development and implementation of a strategy that has significant potential to solve humanity’s most pressing problems and the results are in!

Congratulations to the winning proposal by the Smart Cities Group at the MIT Media lab: Sustainable Personal Mobility and Mobility-on-Demand Systems.
  

 
 

  
Winner
:
Sustainable Personal Mobility and Mobility-on-Demand Systems
Runner-Up: Dreaming New Mexico
Honorable Mentions: Cycle for Health and Mukuru BioCentres



A Design Science Revolution

Buckminster Fuller's prolific life of exploration, discovery, invention and teaching was driven by his intention “to make the world work for 100% of humanity, in the shortest possible time, through spontaneous cooperation without ecological offense or disadvantage of anyone.”

Fuller coupled this intention with a pioneering approach aimed at solving complex problems. This approach, which he called “comprehensive anticipatory design science”, combined an emphasis on individual initiative and integrity with whole systems thinking, scientific rigor and faithful reliance on nature's underlying principles. The designs he is best known for (the geodesic dome, the Dymaxion house, car, and map, and the global electric grid) were part of a visionary strategy to redesign the inter-related systems of shelter, transportation and energy.

After decades of tracking world resources, innovations in science and technology, and human needs, Fuller asserted that options exist to successfully surmount the crises of unprecedented scope and complexity facing all humanity – he issued an urgent call for a design science revolution to make the world work for all.

Answering this call is what the Buckminster Fuller Challenge is all about.

Devamını oku...
 
Fütüristler Zirvesi 2008 Gerçekleştirildi


İstanbul'da gerçekleştirilen Fütüristler Zirvesi 2008, farklı konuşmacıları ve etkinlikleriyle dikkat çekti. “Fütüristler Zirvesi’nden sonra gelecek algınız asla eskisi gibi olmayacak” sloganıyla hayata geçirilen ve ana sponsorluğunu Bahçeşehir Üniversitesi’nin üstlendiği zirveye çok sayıda işadamı, yönetici, öğrenci ve medya mensubu katıldı.

M-GEN Gelecek Planlama Merkezi tarafından düzenlenen Fütüristler Zirvesi 2008’in onur konuşmacısı çağımızın Leonardo da Vinci’si, Jacque Fresco, bugün yaşanan sorunların aslında politik ya da ekonomik değil, teknik olduğunu ve sosyal örgütlenme biçimlerinden kaynaklandığını söyledi. Dünyayı ve kendimizi daha akıllı yönetmeyi beceremezsek daha iyiye değil, daha kötüye gitmemizin beklenmesi gerektiğini belirten Jacque Fresco, “Dünyada aslında kesin sınırlar yok, kaynakları ortak kullanıyoruz. Bu nedenle her ulusun geleceğini iyi planlaması gerekir. Geleceğini planlayan uluslar, planlamayan uluslara göre çok daha ileri seviyede olacak” dedi.

Devamını oku...
 
DOĞU TOPLUMLARI VE ÜTOPYA


 Doğu Toplumları ve Ütopya
Doğu Toplumları ve Ütopya ilişkisini anlamak için önce Doğu Toplumu ve Ütopya kavramlarını netleştirmek gerekmektedir. Çünkü bu kavramlar, sanıldığının aksine, tarihin burjuva uygarlığınca geliştirilmiş metafizik bir kavranışına bağlı olan zaman ve mekân kavramlarına dayanırlar. Doğu nedir? Coğrafi olarak güneşin doğduğu yön demektir. Birçok dilde doğu zaten güneşin doğduğu ülke ya da taraf anlamına gelen sözcüklerle karşılanır. Bizzat Anadolu sözcüğü de böyledir. Eski çağın Grekleri için güneş küçük Asya yarımadasından doğduğu için, buraya Güneşin Doğduğu Yer diyorlardı.

Ama dünya yuvarlaktır. Bu demektir ki, dünyanın her yeri doğudur. Amerika’nın Uzak Batısı da Uzak Doğudaki Japonya’ya göre Uzak Doğudur. Demek ki doğu sözcüğü, ancak bulunulan yere göre bir anlam taşımaktadır. Bu da bir yön olarak değil ama bir yer olarak Doğunun ancak belli bir koordinat sistemine göre var olabileceğini gösterir.

Bu gün dilimize yerleşmiş Doğu ve Doğu Toplumu kavramları, çok açıktır ki, Avrupa’da doğup gelişen Kapitalist burjuva uygarlığının kavramlarıdır. Doğu, Orta Doğu, Uzak Doğu, Batı, Orta Batı, Uzak Batı gibi coğrafi adlandırmaların hepsi, özünde batı Avrupa’nın Koordinat sisteminin bakış açısından kullanılan birer mekan adlandırılmasıdır ve coğrafi bir kavram olarak bile nötral adlandırmalar değil, coğrafyanın Avrupa merkezli bir kavranışını içerirler. Doğu kavramı, coğrafi bir kavram olarak bile masum, tarafsız bir kavram değildir.

Devamını oku...
 
Geçmişten günümüze Otonomist Marksizmin yol haritası

 
Otonomist Marksizmin son çeyrek yüzyıl içindeki hatları nasıl yorumlanabilir? 1979’dan önce, bu konuya ilişkin herhangi bir tartışma zorunlu olarak İtalyan deneyimine odaklanırdı. Ancak 80’lerin başıyla, daha önce emek süreci, hareket ve teori arasında var olan yakın ilişkinin görünüşte kırılmasıyla birlikte, İtalya’da “operaismo” (işçicilik) olarak bilinen proje “parçalara ayrılmış” görünüyordu. Sonuç olarak, hâlâ İtalyan “otonomist Marksizmi” olarak adlandırılabilecek olan şey, o zaman için, birkaç kişinin çalışmaları dışında, daha çok tarihsel bir merak ve ilgi konusu olarak görünüyordu. Valerio Evangelista’nın daha sonra hatırlattığı gibi, o zaman,

“bütün iyi militanlar ya hapisteydi ya da kaçaktı, kuramcımız kalmamıştı… geriye kalan yoldaşların sayısı çok azdı; daha önce bizimle birlikte olan genç insanlar (hepsi olmasa bile) teker teker uzaklaşmışlardı. Bu duruma üretilen yanıt toplum merkezleri oldu; ancak negatif bir açıdan, neredeyse doğal bir eğilimin sonucu olarak toplum merkezleri, her açıdan doğru olmasa bile, çöldeki bir vaha haline gelmişti.”

Ancak on yıl sonra, İtalya’da tablo ciddi bir değişikliğe uğradı. Pek çok toplum merkezinin kabuklarından çıkıp diğer toplumsal güçlerle buluşmaya hazır hale gelişi, genç aktivistlerden oluşan yeni kuşak içinde entelektüel merakın giderek büyümesiyle aynı anda gelişti; bunun nedeni, kısmen “operaist” deneyimden gelen pratikler ve görme biçimleri, ama daha da önemlisi bazı hareketten gelenlerin çalışmalarıydı. Bu yüzyılın başında genel olarak otonomist olarak adlandırılan -başta Antonio Negri olmak üzere, Paolo Virno ve Franco “Bifo” Berardi gibi- İtalyan kuramcıların çalışmalarına duyulan bu ilgi, ister “küresel karşıtı” hareketle sokaklarda, isterse “İmparatorluk” kitabının yayınlanmasıyla birlikte kitap tezgahlarında olsun, İngilizce konuşan dünyada da açık hale geldi. Enda Brophy’nin sözleriyle, “operaismo”nun eski katılımcılarından bazılarının çalışmalarına yeniden gösterilen ilgi,

“anakronik olmanın ötesinde, otonomist düşüncenin zamanla dönüşebilme yönünde son derece esnek bir kabiliyete sahip olduğunun kanıtıdır.”

Devamını oku...
 
DAHA AZ TÜKETEREK DAHA İYİ YAŞAMAK


İnsanlar neden tüketmeye devam ediyor? Neden daha az kazanıp, daha az harcayıp, ailelerimiz ve arkadaşlarımızla daha çok vakit geçirmiyoruz? İnsanlar bu şekilde hem daha iyi (ve daha adil) yaşayıp hem de çevre üzerindeki etkilerini azaltamaz mı?
 

Bu fikirler, daha sade yaşamaya yönelik sayısız girişimin çıkış noktası oldu. “Gönüllü sadelik” bir anlamda bir yaşam felsefesi. Büyük ölçüde, insanları "başkalarının da yaşayabilmesi için sade yaşamaya" davet eden Mahatma Gandhi’nin öğretilerinden yola çıkıyor 1936’da Gandhinin öğrencilerinden birisi, gönüllü sadeliği "dışarıdaki kargaşadan kaçınmak" ve “yaşamın belirli bir hedefe göre bilinçli olarak düzenlenmesi” şeklinde tanımladı. Stanford’ın eski bilim adamlarından Duane Elgin, "dışarıdan bakınca sade ama kendi içinde zengin" olan bu yaşam biçimini, insan gelişimini yeniden düzenleme çalışmalarının temeli olarak aldı. Yakın geçmişte psikolog Mihaly Csıkszentmihalyi, insanların hem bir amaca sahip hem de maddi açıdan hafif olan faaliyetlerle uğraştıklarında hayatlarından daha memnun olabilecekleri hipotezi için bilimsel bir temel önerdi. Sosyolog Amitai Etzioni, sadelik arayışında olan üç insan tipi tanımlıyor:

Vites küçültenler”, yani belirli bir servete ulaştıktan sonra gelirlerini bilinçli olarak düşürünler; bu insanlar aileleriyle daha fazla zaman geçirmek ya da toplumsal veya kişisel ilgi alanalarına yönelmek için yaşam biçimlerini sadeleştiriyorlar. “Kararlı sadelikçiler”, yüksek maaşlı ve statülü işlerini tamamen bırakıp çok daha sade hayat biçimlerini benimsiyorlar. En radikal olanlar ise, radikal değişimler yaratıp, zaman ruhsal ya da dinsel ideallerin de etkisiyle, tüm hayatlarını ahlaki bir sadelik ilkesi çerçevesinde yeniden kuran “azimli, bütüncül sadelikçiler.”

Devamını oku...
 
<< Başlangıç < Önceki 1 2 3 Sonraki > Son >>

Sayfa 1 / 3