Tüm dünyada uyduların gökyüzünü pıtırak gibi sardığı, yerin altında beş bin metreden doğal kaynakların uydularla tespit edildiği, tüm dünyayı uydu yayınlarıyla birbirine bağlayan teknolojiye rağmen; neden kablolara bağımlılık azaltılması gerekirken veya azaltılmış gibi görünürken, tam aksine katlanarak artıyor?
Kablolu Hayat..
Her ne kadar kablosuz "wireless" İnternet ve cep telefonu kullanan bir teknolojiye sahip olsak ve kablosuz Internet'in ve cep telefonlarının sinyal çekme alanına bağlı olarak; maksimum düzeyde günümüzün teknolojinden yararlansak bile, henüz gerçek anlamda, "kablo"lara bağımlılıktan kurtulmuş değiliz. Bir başka deyişle, "kablosuz/wireless" teknolojinin varlığına rağmen, kablolu yaşamaya mahkumuz.
Bu durum en çok da seyahat esnasında ortaya çıkıyor. Fotoğraf makinesinin aktarma kablosu ve şarjı, cep telefonun şarjı, bilgisayarın şarjı, video kamerasının şarjı, mikrofon ve mikrofon kablosu derken; ne kadar az sayıda elektronik ekipman yanınıza almaya çalışırsanız çalışın kablolu çağ'ın tutsağıyız ya da kablolardan kurtulmaktan çok uzağız!
Bazı bilimsel öngörülere göre önümüzdeki 25 ve 50 yılın en büyük sorunlarından birinin de "teknolojik çöp yığını" olacağına ilişkindir.
Yılda bir ya da iki yılda bir Türkiye'ye her gelişimde; her keresinde minimum taşıdığım elektronik ekipman, ilişkili kablo, şarj aletleri ve adaptörler bazen bir bazen iki ayrı çanta ve yük halinde taşımak durumunda kalıyorum.. Özellikle, bunlardan biri bozulduğu - çalışmadığı veya yenilendiği zaman, otomatikman tüm ilişkili kablolar, şarj aletleri, konvertörler de her yıl değişiyor..
Ve her keresinde taşımak durumunda kaldığım kablo sayısı artmakla birlikte, her yıl işe yaramaz kablolar, şarj aletleri, çalışmayan bilgisayar, monitör benzeri işe yaramaz bir çok kablolu alet ve 'çalışmayan' teknolojik alet yığılması oluyor.. Ola ki bir işe yarar ya da tamir edilebilir diye atılamıyor da.. Onların atılması durumu da ayrı bir teknolojik ve doğa kirliliği değil mi?
Ayrıca, bugüne değin, artık işe yaramaz/kullanılmayan teknolojik atıklar yada eskimiş-çalışmayan ekipman için, henüz benim bildiğim kadarıyla ve başta ABD olmak üzere Belediyeler bünyesinde uygulanan geri toplanma/dönüştürme programı da yok.
Dün, Darboğaz'dan İstanbul'a dönüş hazırlığında bir el çantasının yarısını kapsayan kabloları yerleştirdim. Bu sabah da, İstanbul'a annemin evine gelir gelmez çantayı boşaltıp yeniden organize edip kullanılacak olanları ortaya çıkarırken, bir odadan ötekisine --minimum boyutta da olsa kullanılacak bilgisayar ve diğer ilişkili ekipman için--, bir çok kablo, fişler, adaptörler ile nihayet çalışma masamı yeniden kurdum.
Bu çalışma masasında; labtop, adaptor, fotoğraf makinesi ve bir de bilgisayar için "external hard-drive" var. Ve kaset çalar benzeri en başat ya da geniş kitlelerce yaygın kullanılan elektronik araçların da hemen hemen hepsi kablolu.. Bir tek "cep" telefonu dışında, İnternet 'kablosuz' sözümona.. O da sadece salonda kablosuz/wireless olarak çalışıyor. Annem, "modemi" benim için ayırdığı oda ve masaya taşımış ben yok iken. Ama o oda da nedense, "wireless" ilk kurulduğu günden itibaren hiç çalışmadı! Tekrar denedim, durum değişmedi.. Hadi sil baştan kabloları da bir odadan ötekine sökerek, yeniden salona taşın...
Tüm dünyada uyduların gökyüzünü pıtırak gibi sardığı, yerin altında beş bin metreden doğal kaynakların uydularla tespit edildiği, tüm dünyayı uydu yayınlarıyla birbirine bağlayan teknolojiye rağmen; neden kablolara bağımlılık azaltılması gerekirken veya azaltılmış gibi görünürken, tam aksine katlanarak artıyor?
Oysa, yeryüzü ile başka gezegenler arasında dahi kablosuz mesajlaşmanın olduğuna dair, bilimsel verilere dayalı bazı öngörüler var..
Bu öngörüler, bazen rüyalarla bazen de telepati ile de açıklanabiliyor..
İnsanın da, deri ve kemiğinden ayrıştırılması halinde, ortaya düşünsel enerjisi ve duygusal varlığı ne ise onun dışında başka birşey kalmıyor!
Deri ve kemiğimizi ise "insan olma - olgunlaşma süreci"nde yol almaktan çok, vahşi yönlerimizi gizleyen bir bir şekil ve kılıftan ibaret kılıyoruz. Alışılmış klasik estetik anlayışını sarsan 20nci yüzyılın en önemli çağdaş ressamlarından Francis Bacon, tüm sanat yaşamı boyunca, insanın diğer canlı varlıklardan "hayvan"lardan çok da fazla aşama yapmamış, vahşi olduğu ve "vahşice birbirini öldürdüğü tez"ine dayamış tüm sanat yaşamını..
Bir tarafta, yeryüzünün beşbin metre altındaki doğal maden kaynaklarını tespit eden ve tanımlayan uydular diğer taraftan yeryüzünü gözetim altında tutan bir teknoloji var.
Aynı zamanda, Uzay İstasyonu ve Uzay'a yeni araştırma roketlerinin gönderilmesi ve diğer taraftan da, insanın vahşiliğini - bencilliğini - açgözlüğünü - dünyayı kendinden ibaret görmesi ve adeta herşey benim için ve ben var olduğum sürece "önemli" anlayışında.. Ve bu oluşumun merkezinin özellikle de güç, karar ve politika mercilerinde kilitlenmiş olması çok düşündürücü..
Kablolara mahkum bir yaşama biçiminde ve mahkum ettirilen bir teknolojik yapıda, insanın kendi kapasitesini kullanmaması ve kullandırılmamasına paralel; tıpta ve bilimde insanlığa çok yararlı dönüşümü olacak gelişmelerin de tam kapasite dönüştürülmesinin henüz kapıları açılmadı.. Ya da açılmasına bazı güç kaynakları, olanak vermiyor ya da yolunu kapatıyor. Geri kalmış teknoloji, eski yapılanmalar ve ideolojik dünya görüşü çerçevesinde, yeryüzünü ve insanlığı maksimum düzeyde sömürebilmek adına belki de...
Uzay'a, insanlığın ulaştığı en üst düzeydeki teknoloji taşınarak, Uzay İstasyonu yapılmışken ve yapımı da geliştirilerek - genişletilerek devam edilirken, insanlığı ve yeryüzünü yokedecek nitelikteki silahlara; en başta nükleer ve de biyolojik olmak üzere, tüm insanlığın birikimi ve kaynakları heba edilmektedir. O denli üst düzeyde bilgisayar üzerinden adeta video oyunları oynar gibi bir ülkeyi, toplumu, kültürü bir anda yoketmek için bir tuş'a basmaya bağlı hale getirilmişken var'oluşumuz ve geleceğimiz; tüm bunlara karşın çok basit olabilecek 'kablolarla' başa çıkamadığımız bir yaşama biçimine mahkum edildik, edilmekteyiz!
Kaynak: http://isikbinyili.org/docView.php?d=letter&id=10
© Bircan Ünver, -Istanbul, I2 Temmuz 2009- http://isikbinyili.org © Temmuz 2009, IşıkBinyılı |